Temmuz ayında şirketin genel müdür yardımcısı ile yaptığı ilk görüşmede toplantı masasında karşısında 4 yetkili oturuyordu. Bir saati geçen bu toplantıdan sonra heyecanlı bekleyiş başlamıştı. Acaba yeni başlayacak Holding kapsamında yapılacak bu proje ile şirkette çalışmaya başlayacak mıydı? Görüşme öncesinde meraklı çalışanlar gelmiş ve ne için görüşmeye çağrıldığı sorulduğunda saf bir aday olarak cevaplamıştı. Hiç düşünmemişti ki; bu bilgiyi alan çalışanlar “Biz değersiz miyiz?”, “Neden bu projeye biz seçilmiyoruz?” soruları ile baskı yaratmasın...

Beklenen cevap çok gecikmedi. “İçerden değerlendirme yapacağız” dediler...

Hayat herkes için devam ediyordu...

Aradan iki ay geçti, şirket bu sefer farklı bir departman için aradı. Her şey kısa zamanda sonuçlandı. Artık çalışma hayatına başlamıştı. İlk iki hafta genel müdür yardımcısını göremedi. Sonradan öğrendi ki, yıllık izindeydi. İzinden döndükten sonra koridorda gördü, ancak fark edilmediğini anlaması uzun sürmedi. “Neden?” dedi, “dışarıda iken ben değerli idim, şimdi fark bile edilmiyor muyum?” Anlamlandıramadı. Ertesi hafta başında sekreterine giderek randevu almak istediğini iletti. Yalnızca 5 dakikasını alacaktı. “Merhaba, nasılsınız Fırat Bey? Hatırladınız mı beni? Temmuz ayında görüşmüştük. Ben çalışmaya başladım.” diyecekti. Bilmez olur muydu Genel Müdür Yardımcısı, ona bağlı bir birimde çalışıyordu!

Öğleden sonra müdürü çağırdı. “Her şey yolunda mı Deniz? Fırat Bey’den randevu almışsın, bir sorunun mu var?” dedi. Deniz şaşırdı, ancak randevuyu alırken sahip olduğu özgüven halen onun ile birlikteydi. Tahmin etmiyor değildi, bu organizasyon ne kadar köklü ve başarılı olsa da; X Kuşağına henüz hazır değildi. Her yeni az sayıda gelen X Kuşağını hiyerarşiye uyduruyor ve uyum sağlayanlar hemen kendini kıdeme adıyordu. “Hayır, hiçbir sorunum yok, Fırat Bey ile Temmuz ayında uzun bir görüşme yapmıştık. Ben işe başladığım için merhaba demek istedim.” dedi. Bu sözlerinin üzerine “Peki” cevabını aldı müdüründen... Ancak hemen anladı ki; şefi ve şef yardımcısı da konudan haberdar idi.

Bir hafta sonra genel müdür yardımcısı onu saat 17:00’de kabul etti. Yalnızca 5 dakika idi istediği, 1 saate yakın görüştüler.

Aradan 12 yıl geçti.

12 yıl içerinde birlikte çalıştıkları projeler kadar, karşı karşıya kaldıkları konular da oldu. Fırat Bey’in şirketten ayrılma günü geldiğinde Deniz İnsan Kaynakları Müdürü idi. Sohbet ederken konu Fırat Bey’in büyük kızına geldi. Başarılı bir eğitim, yurtdışında MBA ve iş deneyimi sonrasında büyük bir finans kuruluşunda çalışmak için Türkiye’ye dönmüştü. Gururla bahsediyordu kızından. Deniz de tanıyordu Esra’yı; şirkette staj yapmış, hatta aynı bölümü okudukları için soruları ve projelerinde Esra’ya yardımcı olmuştu. “Biliyor musun, geçenlerde Esra’nın başladığı işyerinde CEO ile tanışmak istiyorum demiş. Ne oldu, neden demişler? CEO ona randevu vermiş, görüşmüşler ve özgüveninden dolayı tebrik etmiş.” dedi. Bu sözler Deniz’i yıllar öncesine götürdü. Önce bir “evet”, “hayır” geçti zihninden. Ve “evet” kazandı.

“Hatırladınız mı Fırat Bey? Ben de sizinle böyle bir tecrübe yaşamıştım.” dedi.

Ve birlikte o günleri hatırlayarak kahkaha attılar...

Neden kendimizden bir parça özgüvenli davrandığında gurur duyarız, sonuna kadar empati gösterir de,

Şirketimizde çalışan özgüvenli davrandığında tedirgin oluruz?

Neden dışarıda iken değerli,

İçeriye girdiğimiz anda sıradan oluruz?

Yönetmek ne ile başlar?

Değer Vermek

Eşit Durmak

Vakit Ayırmak

Gözlemlemek

Performansı Ölçmek

Geribildirim Vermek

Geliştirmek

Başarıya Yönlendirmek

 

Değil mi?

Nerede yanılıyoruz?

Yönetildiğimiz gibi yönetmek istiyoruz… En iyi bildiğimiz bize yaşatılan...

Oysa mutluluk & başarılı için kendimize sormalıyız?

Ben ne yaşamış olursam olayım, bugün Y Kuşağına, X Kuşağından nasıl farklı davranmalıyım? 

O zaman önce “İLET+İŞİM”

Sevgiyle kalın,

Hafize KARGI