“Başkalarını yönetmek, kendi duygularımızı yönetmekle başlar.” deniliyor. Düşünüyorum, yalnızca duygularımızı mı? Bence duygular kadar bir diğer önemli unsur da; zaman…

Başkalarını yönetmek için, onların zamanını yönlendirebilmek için, önce kendi zamanımızı yönetmemiz gerekmiyor mu sizce?

Zamanı yönetmek aslında ne kadar büyük bir ilizyon.

Zamanı yönetmek mümkün mü?

Hayır, mümkün değil aslında. Yelkovan ve akrep adı kondu konalı, gün 24 saat dendi deneli, artık o bizi yönetiyor. Yelkovan ve akrep’e hüküm geçmiyor. Siz uyansanız da, uyanmasanız da zamanında, o sürekli akmaya devam ediyor. Eskiye kıyasla hayat da büyük bir değişim içerisinde zaman akıp giderken…

Peki o zaman en azından ipleri biraz olsun elimize almak mümkün mü?

Bir şirkette çalışıyorsak, kendimizi öncelikli olarak işe adıyor isek, günün sonunda biten işler sepeti dolup taştığında ve yapılacaklar listesi tamamlanmış görünüyorsa; zamanı yönetiyor muyuz?

Bu şirkette çalışmaya devam ederken, eşinizin önemli bir gününü, işinizdeki gelişen olaylar nedeniyle kaçırıyorsanız, zamanı yönetiyor musunuz? Çocuğunuz ile ilgili önemli bir programı sürekli işiniz nedeniyle erteliyor iseniz; ne kadar zamanı yönetiyorsunuz, hiç düşündünüz mü? Evet, sepet doluyor, işler o gün için bitiyor, ama hayat devam ediyor ve siz ertesi gün tekrar başa dönüyorsunuz. Sarmal sizi içine almadan, siz biraz kontrolü ele almaya ne dersiniz?

Anladım ki; hayatta o anı, zamanı geri almak mümkün değilmiş…

Zamanı geri almak mümkün değil, akrep ve yelkovanı da durdurmak mümkün değil, ama zaman ile ilgili kontrolü ele almak bizim elimizde…

Hayat, nereye zamanı aktarırsak orada gelişiyor, yeşeriyor. İşe yatırım yaptığımızda, elimizde yalnızca işimiz kalıyor, iş’te belki kendimizi iyi, sorumluluklarını yerine getiren biri olarak özgüvenli görüyoruz, oysa hep unutuyoruz hayat bir bütün ve her anlamda zamanı etkin ve verimli kılmak gerekiyor.

Şimdi dönüp bakıyorum da ne çok zamanı yanlış yönetmişim. Bir fanusmuş içinde yaşadığım diyor musunuz siz de…

Akrabaları ihmal ediyoruz, bazen kısa bir ziyaret bile gözümüzde ne kadar büyüyor, değil mi?

Arkadaşlarınızı ihmal ettiğiniz, onların hayatında neler olduğunu bilmediğiniz, belki hayatımızda en zorlandığımız anların çözüm ortağı olacaklar, ama bilemiyoruz, bu fanusu istemesek de biz yaratmışız, çıkış için bir anahtar düşünmemiş gibiyiz…

Her gün bir sarmal bu yaşanan diyoruz işe gidip gelirken, ama en iyi bildiğimiz bu ve devam ediyoruz.

İşe gitmeye devam etmekte hiçbir sakınca yok, lakin artık; hayatımızdaki; acil, önemli ve öncelikliyi ayırmamız gerekiyor. Zira önemli olana bilinçli olarak bağlanmayan kişi, önemsiz olana bilinçsizce bağlanır. Etkili olmak istiyorsak, üretim yeteneğimizin artmasını istiyorsak, hayatı daha doyumlu yaşamak istiyorsak; önemli olmayan zaman alıcıları yok etmemiz gerekiyor.

Ben zamanımı etkin değerlendiremezsem ve verimli kullanamazsam; nasıl bir ekibi yönetmek isterim ki…

Unutmayalım, insan her anlamda yaşadığıyla bir bütün, bir zenginlik… Yalnızca rutinleri yaşamak nereye kadar bizi geliştirir, çevremizi geliştirmeye fayda sağlar…

Hep yangın söndürmek olmamalı hayat. Yangınlarla ilgilenirken diğer bir taraftan kendimizi farklı bir geleceğe de hazırlamalıyız. Önemli olmasa da, acil olmasa da; öncelikli olanları bir sıraya koyabilmemiz lazım.

Hepimizin sarmalda çok kalmaması ve aynı ortamın fanusundan çıkıp, nefes alabilmemiz dileğiyle,


Sevgiyle kalın…

 

Hafize KARGI